BEN KİMİM?

Bir tıp doktoru, cerrah ve akademisyenim. 25 yıllık doktorluk kariyerimde, ürolojik hastalıklar, tümörler, kapalı (laparoskopik) ameliyatlar ve robotik cerrahi konularında uzmanlaştım. Mesleki kariyerim ile ilgili bilgileri bir çok yerde bulabilrisiniz ama benim akademi dışında kim olduğumu bulmanız zor. Bu nedenle size burada biraz kendi geçmişimden ve hikayemden bahsedeceğim. Özellikle öğrencilerim ve genç meslektaşlarıma yol gösterici olabileceğini düşünmekteyim.

İnsanları mutlu etmeye çalışmakla geçen bir ömür
Ben bir Haziran sabahı Konya’da Mevlana türbesi yakınlarında esnaf bir babanın ve ev hanımı bir annenin evladı olarak dünyaya gelmişim. Adımı rahmetli dedemden almışım. Şahsen, isimlerimizin anlamlarının hayatımızda çok etkileri olduğuna inanırım. Saadettin ismi “mutluluk veren” anlamına geliyor. Ben de buna paralel olarak, hayatım boyunca insanları mutlu edebilmek için yaşadığımı hissediyorum. Belki de bu nedenle doktor ve sonrasında kanser cerrahı oldum ve üroonkoloji yani kanser olan hastalara yardım edebileceğim bir branş seçtim. Hayatım boyunca hastalarımın olduğu kadar, çevremdeki insanların, dostlarımın ne hissettikleri, iç dünyaları, duygularını anlamak ve mutluluk ve mutsuzluklarını anlamak ve paylaşmak benim için çok önemli oldu. Ne kadar başarılı oldum bilemem. İnsan kendini değerlendiremez ama şu kadarını söylemeliyim ki şimdiye kadar hayatlarına dokunduğum binlerce kanser hastasının çoğunluğuna şifa ve mutluluk verdiğimi görmekteyim. Bu da benim için müthiş bir huzur ve sevinç kaynağı.

Doğduğum yer ve Mevlana

İnsanın kaderini belirleyen faktörlerden biri de doğduğu yer ve Konya ve Mevlana benim hayat felsefemde önemli bir yere sahip. Ankaraya lise için gittiğim 15 yaşına kadar çocukluğum Mevlana Türbesi ve etrafında geçti. Zira babamın mütevazi iş yeri türbeye çok yakındı ve 19-20 yaşına kadar her yaz babamın dükkanında 3 ay sabahtan akşama çalışırdım. Mevlana türbesi ve yakın çevresinde bulunmak, onun enerjisini hissetmemi sağlayarak beni derinden etkilemişti mutlaka.
Aslında şimdilerde felsefesine kalpten inandığım Mevlana’ya çocukluğumdan beri çok yakın hissetmemin bir sebebi daha olabilir. Geçen yıl, biraz da oğlum Doruk ile memleketimizi görmesi ve köklerini tanıması için Konya’ya gitmiştik. Mevlana türbesi ve hemen karşısındaki aile mezarlığımızı ziyaret ettik. Ziyaret sırasında babam Doruk’a çocukluğunun geçtiği evin hikayesini anlattı. Ev türbeni hemen arkasında idi ve arada 20-30 metre vardı. Ama zamanla türbe etrafında geniş alan ihtiyacı olunca, babamın çocukluğunun geçtiği ev yıkılmış ve türbenin bahçesine dahil edilmişti. Evin yerini bir muhterem zatın mezar taşı olduğu için yerine kalmış bir taş yardımı ile bulduk. Türbeye yakın bir yerde büyüyen babamın da benim Mevlana felsefesine yakın olmamda katkısı olduğu muhakkak.

KONUŞULMAYAN ERKEKLİK kitabını neden yazdım?

23 yıldır üroloji ve ürolojik kanser hastaları görmekteyim. Bu hastaların dörtte üçü erkek. Prostat hastalıkları temel ilgi alanım. Prostatın doğası gereği erkeklerin cinsel, sosyal ve psikolojik durumlarını da iyi bilmek ve öğrenmek durumunda kaldım. Dolayısıyla erkeklere özgü hastalık davranışları ve hatta hasta olmayan erkeklerin sağlıklı yaşamla ilgili tutumları en deneyimli olduğum alanlar oldu. Ayrıca hem erkek ve hem de kadınların, erkeklik ile ilgili konulardaki algıları ve davranışlarını ve hastalarımın aile ve yakın çevresinin davranışlarını sıklıkla gözlem yapma fırsatım oldu.
Kariyerim boyunca prostat hastalıkları ve erkekleri ilgilendiren özel konularda akademik düzeyde bir çok kitap ve makale yazdım. Fakat 20 yıldan fazla süren deneyimin sonunda fark ettim ki akademik düzeyde anlattıklarımız, tıp eğitimi olmayan insanlara, sokaktaki vatandaşlarımıza ulaşamıyor. Bu kitabı yazarken en büyük hedefim, konuyu sokaktaki vatandaşın anlayacağı dilde anlatmaya ve özellikle tabu olan ve konuşulmayan erkeklik ile ilgili konuları yalın ve anlaşılır dilde aktarmak oldu. Bu aktarım yaparken amacım sadece hastalık sırasında yapılması gerekenleri değil, sağlıklı kalmak için yapılması gerekenleri de basit bir dille anlatmaktı.
20 yıldan fazla süre onbine yakın hasta görmüş bir ürolog olarak söyleyebilirim ki erkekler, özellikle ‘erkeklik’ ile ilgili konular söz konusu olduğunda ne yapacağını bilmiyor. Erkeklik ile ilgili konularda erkekler, doktora gitmek yerine bir arkadaştan veya internetten bilgi alıp, tedaviye bu eksik ve yarım bilgiyle karar verip, internet üstünden, bitkisel ilaç adı altında satılan ne olduğu bilinmeyen takviyeler ile veya eczaneye giderek aldığı ilaçlar ile el yordamıyla tedavisini düzenlemekte. Bu yaygın davranış biçimi, yanlış ve hatta zarar verici boyutlara ulaşan toplumsal problemler yaratmakta. En hafifinden, kişi tedavi olduğunu zannederken, basit bir şekilde halledilecek hastalıklar gözden kaçabiliyor ve ileride ciddi sorunlar yaratabiliyor. Bu kitap bu yanlış davranış kalıplarının da düzelmesine yardımcı olacak diye ümit ediyorum.

KONUŞULMAYAN ERKEKLİK kitabı erkekler kadar kadınlar için de faydalı olacak
Toplumun, ‘Erkeklik’ ve ona bağlı konularda sağlıklı yaş alma konusunda bilgi eksiklikleri ve yanlış inanışları mevcut ve bu durum konuşulmadığı için, erkeklerin eşleri, aileleri ve yakın çevreleri ile ilişkilerini derinden etkilemekte.
Bu kitapta ‘Erkeklik’ ile ilgili yanlış bilinen konuları, özellikle soru cevap şeklinde çok daha kolay anlaşılabilir bir şekilde anlattım. Bu kitabın, sadece erkekler için değil, çevresindeki erkekleri(Eş, kardeş, baba, sevgili vb) anlamak isteyen tüm kadınlar için de pratik, faydalı bilgiler içerdiğini ve konuşulmayan hatta tabu sayılan konuların aydınlatıldığı bir kaynak olacağını ümit ediyorum. Bu bağlamda, kitabımın konusu daha çok erkeklerle ilgili gibi görünse de sonuçları itibariyle belki de kadınları daha çok ilgilendiriyor olabilir.

Hocamın vasiyeti

Hacettepe’de benim için bir çok önemli hocam oldu ama bir tanesi benim için çok farklı bir yerde oldu. Bu hoca beni çocukluğumdan beri tanıyan Prof.Dr.Sezer Kendi’den başkası değildi. Memleketim Konya’nın yetiştirdiği ve Hacettepe Üniversitesi’nin en önemli doktorlarından olan ve benim üroloji alanını seçmemde önemli katkısı olan rahmetli Prof.Dr.Sezer Kendi hocamın bu kitabı yazmamda çıkış noktam ve bana ilham kaynağı olduğunu söylemeliyim. 20 yıldan daha fazla zaman önce, Hacettepe Üniversitesi Üroloji Anabilim Dalında hocamla beraber hasta muayene eder deneyimlerinden faydalanmaya çalıştığımı hatırlarım. Bugünden geriye baktığımda rahatlıkla söyleyebilirim ki benim bu günlere gelmemde hocamın ve 20 yıl önceki o deneyimlerin önemli katkısı var. Sezer hocam insani duyguları çok yüksek ve hastalar ile iletişimi çok iyi bir hocamızdı ve bana hastanın söyleyemediklerini de düşünmem gerektiğini öğretmişti. Ayrıca hastanın tüm vücut sağlığını değerlendirmenin önemli olduğunu, sadece hastalık bölgesine ve organa odaklanmanın çok yanlış olacağını kafamıza kazımıştı. Esas olan hastalığı değil, hastayı tedavi etmekti ve hastanın çevresi, ailesi ve özellikle duyguları ve hissetiklerine de empati yapmak gerekli idi. Bu nedenle tüm kariyer boyunca hasta-doktor iletişimine çok önem verdim ve hastamın ve ailesinin beklentileri ve gereksinimlerine göre tedavi planını yaptım.
Onun bana bir tavsiyesi-öğütü, vefatı sonrası vasiyeti oldu biraz da. Sezer hocam bana benim hastalar ile iyi iletişimim olduğunu ve gördüğümüz hastaların öykülerini not almamı ve ileride kitap haline getirmemi söylemişti o yıllarda. Böyle bir kitabın diğer insanlara özellikle konuşulmayan ürolojik hastalıklar ile ilgili yol göstereceğini söylerdi. Ben de hocamı dinleyerek, özallikle son 2 yılda odaklanarak ciddi bir mesai harcadım ve elinizde tuttuğunuz bu kitabı ortaya çıkardım. Şu anda hocamın önerisini ve vasiyetini yerine getirmenin paha biçilmez mutluluğunu yaşıyorum.

Hacettepe ailesi ve mentor hocalarım
Hacettepe’ye adımımı attığımda hocalarımdan ilk öğrediğim şey “Bilimsel yaklaşımı insan odaklı hasta yaklaşımı ile birleştirme gerekliliği” olmuştu. Meslek hayatım boyunca bu öğretiden ve bilimin ışığından hiç ayrılmadım. Bununla beraber hasta ve hasta yakınlarının da insan olduğunu, sadece hastalığa odaklanmadan hastanın duygularına ve hissettiklerinin de çok önemli olduğunu çok büyük bir okul olan Hacettepe Tıp’ta ve özellikle uzmanlık eğitimimi aldığım Üroloji bölümünde öğrendim. Tek tek tüm hocalarımın bende emeği çok fazla. Üroonkoloji eğitimimle beraber 8 yıla yakın çalışma onuruna sahip olduğum Hacettepe Üroloji hem ikinci ailem oldu hem de sonraki yıllarda kariyerimi belirleyen mentor hocalar ile çalışma fırsatını sağladı. Bir akademisyen olarak özellikle kariyerinizin başında örnek alacağınız hocalarınız olması çok önemli. Ben bu konuda çok şanslıyım. Hacettepe’deki hocalarım içinde Sezer hocamla birlikte mentor olarak benim kariyerimin dönüm noktalarında doğrudan katkıları olanlar oldu. Sonraki yıllarda Hacettepe Üniversitesi rektörü olacak olan ve tez danışmanım olan Prof.Dr.Haluk Özen hocam ile uzun yıllar çalışma onuruna sahip oldum ve akademik çalışmalarımın çoğuna beraber imza atttık. Yine sonraki yıllarda Acıbadem Üniversitesi rektörü olan Prof.Dr.Ahmet Şahin ile hem Ankara yıllarında hem de İstanbul yıllarındaki kariyerimde uzun yıllar birebir çalışma fırsatım oldu ve özellikle bir Hacettepe’li olarak İstanbul’da bana çok önemli bir yol gösterici oldu. Öğrencilere anlattığım kariyer derslerinde de anlattığım gibi, mentor ve rol modelleriniz bu kadar başarılı akademisyenler olunca sizin de başarılı olmak dışında şansınız kalmıyor.


Yurtdışındaki deneyimim ve mentor hocalarım

Türkiye’deki eğitimimden sonra bulunduğum yurtdışı merkezlerde uluslararası alanda çok bilinen hocalar ile farklı süreler beraber çalışma fırsatı buldum. ABD Stanford Üniversitesi’nde Dr.Freiha ve Dr.Presti, Almanya Eppendorf Üniversitesi’nde Dr.Huland ve Dr.Hammerer, Heidelberg Üniversite’si Heilbronn hastanesi’nde Dr.Rassweiller bunların en önemlileri. Bundan 20 yıl önce Hamburg Eppendorf günlerinde Dr.Huland’ın cerrahi yeteneğinden çok etkilenmiştim ki Dr.Huland daha sonraki yıllarda Dünya’nın en çok robotik prostat ameliyatı yapan Martini kliniği kurduğunda da ziyaretine gittim. O günlerde Dr.Huland’ın ameliyatlarını beraber takip ettiğimiz Prof.Dr.Sinan Sözen’in bana ciddi bir katkısı olmuştur. Henüz kariyerinin başında ve yurtdışı deneyimi o yıllarda çok az olan gencecik bir üroloji asistanıydım ve tüm bu katkılar Türkiye’ye döndükten sonra akademik anlamda çok faydalandığım noktalar oldu.

Bir Ürolog ne yapar? Sadece erkekler ile mi ilgilenir?

Çalışmalar gösteriyor ki üroloji uzmanlığı nedir, bir ürolog ne yapar sorularının cevapları çoğunlukla toplumda bilinmiyor. Üroloji, toplumun büyük bir kısmı tarafından sadece erkek sağlığı ile ilgilenen bir branş olarak düşünülmekte. Gerçekte durum böyle değil. Üroloji hem erkek hem kadın hastalar ile ilgilenen bir uzmanlık alanıdır. Üroloji erkekte ve kadında idrar yolları hastalıklarına bakar. Böbrek taşı ve kum dökme, sistit ve idrar yolu enfeksiyonları, idrar kaçırma hastalıkları, böbrek kistleri, idrar yolları ile ilgili tümörler hem erkeklerde hem de kadınlarda görülen hastalıklardır ve ürolog olarak bizim ilgi alanımıza girer. Yani, sanılanın aksine üroloji sadece erkekler ile ilgilenen bir branş değil, hem kadın hem erkek ile ilgilenen bir branştır. Kendi adıma söyleyebilirim ki hastalarımın üçte biri kadın hastalarımdır.

Neden ürolog oldum?

Bu soru sık karşılaştığım ve çoğunlukla da biraz espri ile karışık bir soru.
Üroloji cinselliğin çok ötesinde bir çok alt branşı içeren ve belki de diğer branşlara nazaran teknolojinin en çok kullanıldığı alan olması nedeniyle benim ilgimi çekmişti kariyerimin başında. Zamanla gördüm ki ürolojik kanserler de çoğunlukla tedavi edilebilen ve hatta tamamen iyileşebilen hastalıklardı. Testis tümörlerinin 100’de 90 ından fazlası, Prostat kanserlerinin 100’de 70’ten fazlası tamamen iyileşmekteydi. Ürologlar da yaptığkları cerrahiler ile bu başarıda başrolü oynamaktaydı. Tüm bunlar benim içi Üroloji bölümünü seçmem için ve sonrasında üroonkoloji yani ürolojik kanserler ile ilgilenmem için yeterliydi. Tabii tedavi bu kadar başarılı olunca hasarımızın uzun dönem takipleri çok büyük önem kazanıyor. Ben kendi adıma tüm hastalarımı ameliyat sonrası takibe çok önem veririm ve tedavi sonrası sağlıklı yaşam konusunda gerekli kontrolleri yaparım. Zamanla sadee hasta değil tüm yakın çevresinin doktoru hatta arakadaşı gibi olurumm. Adeta aileden biri gibi oluruz. Tedavinin yanı sıra, hastamın adeta bir yol arkadaşı ve dostu olabilmeme imkan sağlayan üroloji alanı benim de mesleki anlamda tatmin ve mutluluk seviyemi çok yükseğe çıkarıyor.

Bir erkek için yaşlanma sürecinde koruyucu hekimlik neden önemli?

Son yıllarda dünyanın değişimine paralel olarak ve teknolojinin hayatımıza girmesiyle sağlık alanında da bir çok radikal değişim oldu. Bundan 30 yıl önce ben tıp fakültesini başladığım yıllarda insanların çoğunluğunun ‘Sağlık’ denilince ‘hastalandığı zaman doktora başvurma’ kavramı akıllarına gelirdi. Fakat yıllar içinde önleyici tıp tüm dünyada ön plana çıkmaya başladı. Sağlıklı yaşlanma özellikle 40 yaş üstündeki insanların öncelikli gündemi olmaya başladı. Erkekler için çok daha farklı gelişmeler oldu. Son 20 yılda cinsel fonksiyon artırıcı i̇laç sektöründeki gelişmeler dünyada adeta bir devrim yarattı. Erkeklerin ve buna bağlı olarak cinselliğe bakış şekilleri kökünden değişti. Bu cinsel ilişkileri ve tabiki buna bağlı olarak ikili ilişkileri geri dönülmez olarak etkiledi. İkili ilişkilerde ki bu değişim tüm sosyal hayata etki etti ve algıları değiştirdi. Tam da bu noktada biz ürologlar mesleki olarak da bu değişimden en çok etkilenen sağlık çalışanları olduk. Günlük pratiğimizin değişmesinin yanı sıra hastaların doktora gelme alışkanlıkları değişti. Önceki dönemlerde ereksiyon problemi yaşayan bir erkek daha erken doktora başvururken şimdi ilk önce eczaneden veya başka yerlerden temin ettiği cinsel gücü artırıcı ilaç ve takviyeler kullanmakta ve kendi kendini tedavi etmeye çalışmakta. Bu davranış biçimi doktora gelme süresini uzatmakta ve belki de kolaylıkla tedavi edilebilecek başka problemlerin üstüne örterek hastaya zarar vermekte.

Bildiğimi iyi bilirim, bilmediğimde haddimi bilirim!
“Bildiğimi iyi bilirim, bilmediğimde haddimi bilirim” temel düzturlarımdan biridir. Bu felsefe meslek hayatımda da en önemli prensiplerimden biridir. Sağlık alanında son yıllardaki değişime paralel olarak bir başka değişen gerçek ise artık biz doktorlar için her şeyi bilirim döneminin kapanmakta olduğu. Branşlaşma ile daha odaklı uzmanlık geçerli günümüzde. Bu yeni dönemde disiplinler arası ortak çalışma ile hastaya maksimum fayda sağlama prensibi geçerli. Ben de bu doğrultuda hastam ihtiyaç duyduğunda diğer branşlardaki sağlık hizmeti veren arkadaşlarıma danışmaktan çekinmedim ve çekinmem. Bu kitapta da danıştığım Sevgili Dr.Samuray Özdemir’ psikiyatri alanında ve beslenme uzmanın Orçun Kürüm’e de sağlıklı beslenme alanındaki katkıları ve verdikleri değerli bilgileri için teşekkürlerimi bir borç bilirim.

Temel felsefem

‘Bilimsel olarak kanıtı olmayan, bir hekim olarak inanmadığım ve sıradan bir vatandaş olan Saadettin olarak kendi günlük hayatımda uygulamadığım hiçbir sağlık önerisini hastalarıma da önermem’ Buna paralel olarak kitabımın içinde kendi günlük hayatım içinde uyguladığım ve bizzat deneyimlediğim sağlık önerilerini örnekleriyle anlatırım. Bu uygulamaların, bizzat benim hayatıma olan olumlu katkılarını hem sağlıklı yaşam hem de sosyal etkileri açısından değerlendirip sizlere aktarırım.

Prof.Dr.Saadettin Eskiçorapçı
2022